İslamofobi ve Medya İlişkisi
RADYO ve Televizyon Üst Kurulu Başkan Yardımcısı Deniz Güler, “Hem Türkiye’de hem dünya medyasında İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz söylemlerin, tehdit algısı ve ayrımcı tutumlar olarak bir artışta olduğu görülmekte. Peki farklılıklar neler? Türk medyası daha çok batılılaşma ve milliyetçilik bağlamında İslamofobik söylemler kullanırken, dünya medyası terör ve güvenlik odaklı bir söylemle karşımıza çıkmakta” dedi.
TBMM İslamofobi ve Irkçılık İnceleme Alt Komisyonu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) yetkililerini dinlemek üzere AK Parti İstanbul Milletvekili Adem Yıldırım başkanlığında toplandı. Yıldırım, komisyon toplantısının açılış konuşmasında, “İslamofobi ve ırkçılığın doğma noktası, çıkış noktası Batı’dır. Irkçılığı ve İslamofobi’yi Batı çıkardı. Onların zihninde bir Müslüman algısı vardır; ‘Müslüman eşittir teröristtir, Müslüman eşittir kadın düşmanıdır, Müslüman eşittir, temiz olmayan bir kimsedir, Müslüman eşittir ya da İslam eşittir çocuk düşmanıdır ve ya insanlık düşmanıdır’ gibi birtakım görüntülerle ve kavramlarla aslında gerek Müslümanlar gerekse de İslam burada dışlanmıştır. Buradan da bir altyapı oluşmuştur. Biz bunu zaman zaman önceki dönemlerde filmlerde görüyoruz. Nerede bir Müslüman profili varsa üç kağıtçı esnaf olarak gösterilir. Mesela imamlar, maalesef bizim filmlerimizde bile çok kötü insanlar olarak gösterilir. Pazarlıkçı, dinden uzak, dini bilmeyen, yaşantısı düzgün olmayan, kadın, çocuk ve toplum düşmanı gibi profillerle yıllardan beri bu şekilde gösteriliyor” ifadelerini kullandı.
‘BİRÇOK ETNİK YAPIYA DÜŞMAN OLMUŞUZ’
Adem Yıldırım, ırkçılığın da İslamofobi’ye benzer bir biçimde ortaya çıktığını kaydederek, “Yıllardan beri birlikte yaşadığımız birçok etnik yapıya düşman olmuşuz. Savaş verdiğimiz insanlarla düşmanlık olmamış, savaş vermediğimiz ama etnik yapı olarak da yüzyıllar boyunca birlikte yaşadığımız insanlara karşı da ırkçılık temeli üzerinden düşmanlık yapılmış. Türk-Kürt veya Arap-Türk düşmanlığı yapılmak istenmiş. Aslında bu ırk düşmanlığı üzerinden planlanan, programlanan anlayışın altında da İslam karşıtlığı yatmaktadır. Son dönemlerdeki kimliğine bakın eğer Müslüman ise toplumu göç karşıtlığı üzerinden galeyana getirilebilir ama Müslüman değilse, saçı sarı, gözü maviyse ona göre bir yaklaşım çerçevesi maalesef çizilmeye çalışıyor. Bu tür yapılarla bizim her şekilde, tüm düşüncelerin bir araya gelerek mücadele etmemiz gerekiyor. Çünkü ırkçılık da din düşmanlığı da İslam düşmanlığı da maalesef bizim hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz bir yaklaşımdır” diye konuştu.
‘SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINDA ZİRVE YAPIYOR’
Daha sonra RTÜK Başkan Yardımcısı Deniz Güler, komisyon üyelerine sunum yaptı. Güler, 2001 yılı sonrasında İslam karşıtlığının, sistematik bir şekilde inşa edildiğini belirterek, “Bu dönemde Müslümanların sıklıkla radikalleşmeyle iliştirildiği gözlendi. Özellikle terör, saldırı, örgüt, militan, ayrılıkçı grup ve radikal grup gibi terimlerin medya söyleminde Müslümanlarla özdeşleştirildiği dikkat çekmektedir. İlgili haber içeriklerinin doğrudan İslam veya Müslümanlar ile ilgili olmasa dahi görsel unsurlar aracılığıyla, camiler, ibadethaneler, başörtülü bireyler ve İslam figürlerinin kullanıldığına sıkça rastlamaktayız. Bu bağlamda tabii görsel hafızanın da manipülatif bir şekilde kullanılması, medya dilindeki ön yargılı söylemlerin toplumsal etkilerini artıyor. Bununla birlikte sosyal medya platformları da özellikle bu söylemlerin zirveye çıktığı yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi’nin bazı durumlarda nasıl normalleştirildiğini, sosyal medyada sıkça görmekteyiz. İslam ve Müslümanlara yönelik içeriklere baktığımızda da Batı’da yaygın olan İslamofobik tutumların benzer şekilde bazı durumlarda ülkemizde de yankı bulduğunu görmekteyiz. Söz konusu platformlarda, geleneksel medyadan daha aşırı bir şekilde, Müslümanların kutsalları göz ardı edilerek, provoke edici söylemlerin yayıldığı ortadadır” dedi.
‘AVRUPA’DA YILDA 5 MİLYON NEFRET SUÇU İŞLENİYOR’
Deniz Güler, geleneksel ve dijital medyada Müslümanların şiddet ve terör ile ilişkilendirilmesinin sıklıkla tekrar edildiğini belirterek, “Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın verilerine göre; Avrupa’daki Müslümanların neredeyse yüzde 40’ı olumsuz bir bakış açısıyla karşılaşıyor, yüzde 27’si dışlanıyor ve yaklaşık 4’te birinin ayrımcılığa uğradığı ifade edilmekte. Ayrıca sadece Avrupa’da yılda 5 milyon nefret suçunun gerçekleştiği bu araştırmada karşımıza çıkmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
ABD ve Avrupa’da ırkçılık ve İslamofobik söylemlerin son yıllarda arttığını belirten Güler, “Türkiye medyasında İslamofobik söylemlerin eğilimi, dünya medyasında olduğu gibi artış eğiliminde. İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz ve kışkırtıcı söylemlerin arttığı görülmekte, İslamofobik söylemlerle toplumu ayrıştırıcı ve gerginlik yaratıcı bir dilin kullanıldığı ve tabii Müslümanların tek tip, tehlikeli olarak bir figür edildiği, resmedildiği bunun da ön yargıları beslediği bir stereotip oluşturduğu gözlenmektedir. Türkiye ve dünya medyasının ortak noktalarını incelediğimiz zaman, hem Türkiye’de hem dünya medyasında İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz söylemlerin, tehdit algısı ve ayrımcı tutumlar olarak bir artışta olduğu görülmekte. Peki farklılıklar neler? Türk medyası daha çok batılılaşma ve milliyetçilik bağlamında İslamofobik söylemler kullanırken, dünya medyası terör ve güvenlik odaklı bir söylemle karşımıza çıkmakta. Her iki medya ortamının da Müslümanlar özelinde sosyal dışlanma, kutuplaşma ve nefret söylemi, nefret suçlarına yol açabilecek etkilere sahip olduğu net bir şekilde görülmekte” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE İSLAMOFOBİ İLE MÜCADELE EDİYOR’
Güler, Türk medyasında İslamofobik söylemlerin temelinde İslam’ı ve Müslümanların tehdit unsuru olarak gösterildiğini, ırkçılık söylemlerinin ise suç, ekonomi, kültürel ve ayrıcalık temelinde yapıldığını ifade etti. Güler, RTÜK’ün İslamofobi ve ırkçılığa yönelik yaptırımlarına ilişkin, “RTÜK’ün İslamofobiye karşı yaptırımları da inceleme ve denetimin yanı sıra, idari yaptırım, yayıncı kuruluşlardan düzeltme talepleri ve tabii forum ile etkin farkındalık çalışmaları olarak karşımıza çıkıyor. İslamofobi ile mücadele eden Türkiye ve dünyadaki kuruluşları incelediğimiz zaman, tabii gerçeklik ve algı olmak üzere iki boyutta adımlar atıldı. Bunlardan birincisi pratik düzenlemeler, Türkiye’de ikili ve çok taraflı diplomasi kullanılıyor. Bununla birlikte manevi düzeyde ise Türkiye ulusal imajını ve yumuşak gücü kurguladığı görülmektedir. Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin, İslamofobi ile mücadele çabaları, ulusal çıkarları ve İslam’ın tarih, kültürel ve geleneklerini ön plana çıkardığı izlenmiştir” dedi.
Güler, RTÜK’ün İslamofobi ve ırkçılık nedeniyle 3 medya kuruluşuna yayınları nedeniyle ceza verdiğini söyledi.